14 Şubat 2009 Cumartesi

Sürpriz!

Sevgililer Günü'nü benim için çok daha özel yapan, çok daha anlamlı kılan olay 13 şubatı 14 şubata bağlayan gece, sabaha karşı bir sürprizle gerçekleşmiştir. Yıl 2000. Milenyum yılı... :)

Burdur’daydık… Eşim nedense her bir badireye denk gelen günlerde olduğu gibi o gün de nöbetçiydi. Evi su basar, çocuklar hastalanır, sular donar, musluk bozulur, ana sigorta yanar eşim hep nöbetçidir ya da şehir dışında… Sırf bu kadersizlik yüzünden olsa gerek daha aylar öncesinden “bebeğimi sezaryenle dünyaya getireceğim, senin de nöbetçi olmadığın günlerden birine denk getireceğim!” diye tutturmaya başladım. :) Eşimin bütün, “ya sırf bu yüzden sezaryene karar verilir mi, deli misin sen, mantıklı ol, izin alır gelirim…” türünden yalvarmalarına rağmen Nuh dedim peygamber demedim. "Ya yetişemezse, ya o gelene kadar doğurursam, ya benim elimi tutamazsa, ya doğum hanenin kapısında alnıma bir cesaret öpücüğü konduramazsa..." diye kendimi yedim bitirdim. Doğumdan önceki son doktor kontrollerimden birinde de hep birlikte güzel bir tarih saptadık. O zaman benim için bütün güzel tarihler eşimin nöbetçi olmadığı tarihlerdi… Apar topar annemle kardeşimi de getirttim ben; ne olur ne olmaz, son dakika çuvallamayalım diye… Doğumdan 15-20 gün önce bendeydiler…

Ben evin içinde her dakika, "o tamam mı, bunu da aldık mı, şu da hazır mı, ütülenmeyen bir şey kaldı mı?" diye panik bir vaziyette gezerken annem de benim erken doğurmamdan ödü patlayarak arkamda dolaşıyordu; ki 13 şubatı 14 şubata bağlayan, sancılandığım gecenin akşamı, bir gün öncesinde temizlik şirketinden gelen elemanın sildiği halıyı beğenmeyerek “bir kez de ben sileyim” olayına girdim. Bu konulardaki inadımı bilen annem, “madem öyle ben de sabah aşerdiğin domatesli bulgur pilavını yapayım” diyerek mutfağın yolunu tuttu.

Halı parladı, pilav afiyetle mideye indirildi :)

Gece kasıklarımdan yukarı doğru çıkan kesik kesik sancılarla uyandım. Sancılar sanki karnımdan da yukarı mideme kadar çıkıyordu. Öyle kuvvetliydiler ki gözlerimden sicim gibi yaşlar iniyordu. Bana en yakın odada yatan kardeşimi dürttüm, “kalk annemi uyandır, çok kötü midem ağrıyor” diye… Apar topar yatağından kalkıp gelen annem yarı kapalı, uykulu gözleriyle, “e be kızım, ben sana demedim mi bir tabak yeter, fazlası dokunur, bulgur bu…” diye söylene söylene bir yandan da çaktırmadan doktorumun telefon numarasını aramaya koyulmuştu... :)

-Turgay bey, Müjgan ben… Benim çok kötü midem ağrıyor, dayanamıyorum.

-Müjgan hanım ağrı mı, sancı mı, tam olarak nerede tarif edebilir misiniz?

-Bilmiyorum, ağrı da olabilir, sancı da… Aslında her ikisi… Galiba midemde ama karnımdan oraya çıkıyor sanki…

-Size önerdiğim mide haplarından bir tane alın, geçmezse bana geri dönün olur mu?


Alıyorum, yatıyorum… Gözlerim sımsıkı kapalı… Ha geçti, ha geçecek bekliyorum. Hayır geçmiyor. Geri dönüyorum.

-Turgay bey, şeyyy ben rüyalarınızı bölüyorum ama benim ağrı mı, sancı mı; mide mi, karın mı bilemediğim bütün o şeyler geçmiyor.

-Tamam Müjgan Hanım tamam :) hemen gelin, bekliyorum.


Kardeşim telaşla telefona sarılıyor, eşime ulaşmaya çalışıyor...

Kendimizi karlı, buzlu yollara atıyoruz. Kabus gibi durakta taksi yok, yoldan da geçmiyor, ben iyice artan sancılarımla kaldırıma seriliyorum. Annem yan bloğun bütün zillerine basıp duruyor. Bereket en üstte oturanları tanıyorum. Yüksel Bey eşofmanlarıyla aşağı iniyor, beni kaldırımdan kaldırıp arabaya sokuyor ve doktorumun muayenehanesine gidiyoruz.

Turgay bey yan dairesinden çıkmış muayenehanesinin kapısını açmaya çalışıyor. İlk düşündüğüm şey; hastasına olan saygısı… Sabahın dördünde evinden pijamalı veya eşofmanlı olarak değil, takım elbiseli, kravat takmış olarak çıkıyor. Ben yarım yamalak, sancılardan bitap, “zahmet etmeseydiniz...” gibi bir şeyler geveliyorum. Ultrasona giriyorum, “ E Müjgan hanım bebek doğum kanalına girmiş, sizin mideniz ağrımıyor, doğum sancılarınız başlamış!” diyor. “Nasıl yani…?” oluyorum. Daha önce hiç doğum yapmadım ki! Mide mi, karın mı, doğum sancısı mı ayırt edeyim…

Apar topar hastaneye geçiş yapıyoruz. Hüngür hüngür ağlıyorum, "kocamı istiyorum, elini tutmak istiyorum, günler öncesinden hazırladığımız hastane valizimi istiyorum, şerbet kaynatıp onu da getirecektik hastaneye, üstünde HOŞGELDİN MELEĞİM yazan pasta yaptıracaktık, doğumdan sonra şerbetle birlikte ameliyat ekibine  dağıtacaktık, ben saçlarıma fön çektirecektim, manikür-pedikür yaptıracaktım…” diye zırlıyorum.
“Siz böyle de çok güzelsiniz ama yıpratmayın kendinizi, rahatlayın, sonra bebeğiniz de stresli doğar…” diyor hemşirelerden biri…
“Hayır, ben kocamı istiyorum! Hatta en çok onu istiyorum! Alnımdan öpecekti, elimi tutacaktı, cesaret verecekti…......”

Kimse beni kaale almıyor, onlar habire kendi aralarında konuşuyorlar; sürekli yağan emir cümleleri duyuyorum, tepemde canavar gözleri gibi spot lambaları, yeşilin en sevmediğim tonu, soğuk metal sesleri, bir makinede kalp atışlarımın sesi… Burnumda lizol kokusu…

Odamda gözlerimi açıp kendime geldiğimde karşımda ilk kocamı görüyorum. Yüzünde kocaman bir gülümseme, apaydınlık... Kucağıma mis kokulu, bembeyaz, topak topak oğlumuzu uzatıyor,


"Sevgililer Günün kutlu olsun aşkım!” diyor, gözlerimden iki sıra halinde inciler iniyor. İkisine de sımsıkı sarılıyorum. Bu zamana kadar "Sevgililer Günü"nde hem alıp hem de verdiğim en güzel, en anlamlı, en değerli hediye…

Evimize dönerken taksi şoförü, “Bir Mehmetçik daha geldi dünyaya ha…?” diyor…

 

Dibine Not: 24 Şubat 2008 tarihinde yazılmıştır. 

11 yorum:

Godsyndrome dedi ki...

Abla tüm zamanların en güzel,sevgililer günü hediyesini verdin Erol ağbiye desene.Sevginiz daim olsun.Berkayın doğum gününü de kutlarım.Nice yıllara:)

serrose dedi ki...

Gozlerim doldu
Bence de alinabilecek ve verebilecek en guzel hediye olmus sizinkisi
sevgililer gununuz ve dogum gunu kutlu olsun

41 kitchen dedi ki...

Ablacım çok etkileyici bi 14 şubat bu=) Hatta suyduğum en güzel 14 şubat hikayesiydi=) Sevgiler...

Muhabbet Çiçeği dedi ki...

Canım yaa çok duygulandım. Ne güzel bir anı. Ne güzel bir sevgililer günü hediyesi. İyi ki doğmuş. Sevgiyle kalın hep olurmu. Öpüldün.

DeLi KıZıN TüRKüSü dedi ki...

Böylesine güzel bi çifte böylesine zeki ve güzel bir cocuk en güzel 14şubat hediyesiydi =)

Berkayımın doğum günü seninde sewgililer günün kutlu olsun ablacım ...

Zeugma dedi ki...

Harika bir hikaye bu!
Okuduklarım inanılmaz ve bir o kadar da heyecanlıydı..
Çok güzel detaylar var.
Bu senin başına gelebilecek en güzel anılardan biridir herhalde Chaotic :) Mis kokulu topak topak oğlun Berkay ''sevgilin'' olarak geldi dünyaya demek :)
Doğum gününü kutluyor, sağlık ,mutluluk içinde nice yıllar diliyorum ona.
Yazan ellerine sağlık canım ..
Sevgilerimle..

Zeugma dedi ki...

Chaoticciğim,
Blogumda seni bekleyen bir ödül var..
Gelip alır mısın lütfen :)

aahmetcelebii dedi ki...

Benimde bebeğim olsun o günü sevgililer günü ilan edeceğim kendime, artık 14 şubat diye birşey olmayacak benim için :)

Adsız dedi ki...

evet sanırım ben ağlıyorum şuan :) okulda bilgisayar labort ders saatini beklemek için gelmiştim sonra bu yazı denk geldi okudum ağlıyorum :) çevremdekiler şaşkın şaşkın bakınıyor ama umrumda bile değil böyle güzel mutluluklara sahip olan insanların olması harika :)

mesut demir dedi ki...

allah anneli babalı büyütsün. gözünüz aydın...

HUYSUZBALIK dedi ki...

Ne kadar güzel bir hikaye. Benim eşim de asker (deniz) muhtemelen ben de nöbetler sırasında ya da o seyirde iken doğururum bebeğimiz olursa. Ama ne olursa olsun sonu güzel olsun. Sevgiler...