Sanırım en keyifli, en mutlu olduğum saatler evimdeki düzeni sağlayıp, herşeyi yoluna koyduktan sonra sıcacık bir fincan kahve veya çayla arkama yaslanıp, kendime vakit ayırabildiğim zamanlar...
Eğer uzunca bir zamanı aromatik yağ açısından zengin, bol köpüklü ve peelingli bir banyoya ayırabiliyorsam -çünkü bu çocuklardan dolayı her zaman bulabildiğim bir lüks değil; genelde bütün kavga patırtılar, döküp saçmalar ben banyodayken gerçekleştiği için kalabildiğim en uzun süre beş dakikadır- , kafamın içi tamamen günlük sorunlardan arınmış bir halde sadece kitabıma konsantre okuyabiliyorsam, evde çıt çıkmadan uyuyabiliyorsam - bölük pörçük uykulardan bıkmış durumdayım- , bilgisayarımın başında rahatsız edilmeden ve kafam karışmadan yazılarımı yazabiliyor veya oyunlarımdan birini oynayabiliyorsam, çocukların bitmek bilmeyen istekleri karşısında bozulacak korkusu yaşamadan ojemi sürebiliyorsam, saatlerce arka arkaya Lost veya 24 izleyebiliyorsam, bunların hepsini bir günde yapabilmeyi başarmışsam, hele bir de mutfakta da çorbasından zeytinyağlısına, salatasından tatlısına kadar bütün yemeklerim hazırsa, işte benim o gün kanat takıp uçmama az kalmıştır =)
Zaten mutluluk dediğimiz şey nedir ki? Çok istediğimiz fakat yapmak için sık sık vakit ayıramadığımız, kendimizi iyi hissettirecek bütün o güzel şeylerin toplamıdır. Bir an için tüm sorumluluklardan kurtulup, sadece kendini dinlemektir; sadece iç sesine kulak verme ve o ne diyorsa, o an için sadece onu yapabilmektir. Bütün bunları yaparken hissettiğimiz huzurdur...
Dışarda yağmurlu, rüzgarlı ve camdan bakınca içerden bile insanı ürperten karanlık bir hava var. Ben rengarenkliğin içinde bronzluğa tutkun birisi olarak her ne kadar güneşli, ışıl ışıl, insanın içini kaynatan yaz mevsimini tercih etsem de sanırım iflah olmaz bir romantik olmamdan dolayı bu havaları da çok seviyorum.
Şimdi eve çöken bulutlu havanın içinde, dışarısının soğuğundan emin fakat içerideki her türlü sıcaklıktan hoşnut, cam kenarında bir fincan viskili kahveyle her yağmur yağdığında olduğu gibi Cranberries'ten Zombie dinleyeceğim ve bu beni inanılmaz mutlu edecek...
Another head hangs lowly
Bir kafa daha asıldı düşükçe
Child has slowly taken
Çocuk yavaşça aldı
And the violence caused silence,
Ve şiddet büyük bir sessizliğe sebep oldu
Who are we mistaken?
Kimde hatalıydık?
But you see, it's not me, it's not my family
Ama görüyorsun, bu ben değilim, bu ailem değil
In your head, in your head they are fighting
Kafanın içinde, kafanın içinde savaşıyorlar
With their tanks and their bombs
Tanklarıyla ve bombalarıyla
And their bombs and their guns
Ve bombalarıyla ve silahlarıyla
In your head, in your head, they are crying...
Kafanın içinde, kafanın içinde, ağlıyorlar...
In your head, in your head
Kafanın içinde, kafanın içinde
Zombie, zombie, zombie
Zombi, zombi, zombi
Hey, hey, hey, what's in your head?
Hey, hey, hey, kafanın içinde ne var?
In your head
Kafanın içinde
Zombie, zombie, zombie
Zombi, zombi, zombi
Another mother's breaking
Bir anne daha parçalanıyor
Heart is taking over
Kalp kontrolü ele alıyor
When the violence causes silence
Şiddet sessizliğe sebep olduğunda
We must be mistaken
Hata yapmış olmalıyız
It's the same old theme since 1916
Bu aynı eski konu 1916 dan beri
In your head, in your head they're still fighting
Kafanın içinde, kafanın içinde hala savaşıyorlar
With their tanks and their bombs
Tanklarıyla ve bombalarıyla
And their bombs and their guns
Ve bombalarıyla ve silahlarıyla
In your head, in your head, they are dying...
Kafanın içinde, kafanın içinde ölüyorlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder