Gitti...
"Ölmedi ya elbet gittiği yerden dönecek " sözü bana göre değildi ...
Gitti...
Ben camda, köşeyi dönüp son parçası da kaybolana kadar onu ağaçların, dalların arasından takip ederken o gitti...
İçim ürperdi...
Her zamanki gibi kalan ben, giden O ' ydu...
Beni yalnızlıklara, derin bir uçurumun kıyısına, hayatın kaosuna, soğuk bir yatağa, bir sandalyesi boş bir sofraya, O'nsuz hep siyah-beyaz izlediğim filmlere, ayrılık şarkılarına, artık akşamları bir köşesi hep boş kalacak bir kanepeye terk ederek gitti.
Sezen' in bir şarkısında dediği gibi şimdi "yürek koca bir kara delik"... Yerine ne koysam dolmaz, dönene kadar boş kalır yeri...
Dün gece ona, sanki hemen elimden alıp kaçıracaklarmış gibi sımsıkı sarılarak uyudum. Sabah olmasın istedim. Sabah olmasın ve ben kapıda, içim çekilmiş bir halde, yerde valizi, onu ayakkabılarını giyerken seyretmeyeyim... Normalde bizim kata çıkması her zaman bana saatler sürüyormuş gibi gelen ve hep büyük bir sabırsızlıkla beklediğim asansör bu sabah "zınk!" diye hemencecik duruverdi önümüzde...
Yeniden kavuşacağımızı bilmek, o anı düşlemek sevindiriyor beni ve Buket Uzuner' in bir kitabında tarif ettiği gibi, "bir sevgiliye kavuşmaktan daha güzel olan tek şey, sevgiliye kavuşmayı düşlemektir." Ben de düşlüyorum, düşlüyorum, düşlüyorum tabii ama sevinç ve üzüntü o kadar çabuk yer değiştiriyor ki...
Bazı akşamlar O' ndan bir fincan kahve bekliyorum, kimi hafta sonları benden önce kalkarak hazırlayacağı bir kahvaltı sofrası, arada sırada çiçek getirmesini, kinder yumurtamı almayı unutmamasını, bazen sabah erken kalkacak bile olsa geç vakitte başlayan korku filmini oturup benimle izlemesini... vs. vs. vs... Şimdi sadece O' ndan, O' nu istiyorum.
Ruhum O' nunla birlikte gitti, bedenim burada, yüreğim koca bir kara delik, ellerim beklemede, gözlerim arayışta, aklım yarım, düşlerim sağlam, umudum var, ayaklarım soğuk, tenim uyuşuk, sevinçlerim yarım, hüzünlerim çok...
Uykum yok... O' nun göğsünde kaldı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder