Son bir aydır satın aldığım yazlık kıyafet ve ayakkabıların yanında, kendime yeni bir de "ben" lazım diyerek Pazar günümün yarısını kuaförde, çikolata kahve saçlarımın kızıla dönüşmesini izleyerek geçirdim. Önce çift yansımalı nar kızılına boyanan saçlarım, arkasından üstüne atılan bakır tonlarındaki balyajlarla ışıl ışıl oldu.
Kuaföre gidip, o koltuğa her oturuşumda tedirginlik, şüphe, merak da beni itekleyerek, yavaş yavaş sıkışır yanıma... Bu sefer de öyle oldu ve ilk defa kullanacağım bir rengi seçmem de bu duyguların daha çok yer kaplamasına neden oldu...
Ben kalabalık bir şekilde oturup, yapılanlara fazla da müdahale etmemeye çalışarak -ki kendimi profesyonel ellere teslim ettim- artık ortaya çıkacak yeni bir bene hazırlarken kendimi, aynadan da diğer müşterileri izlemeye başladım. Heyecanla boya kataloglarından renk seçenler, model arayanlar, kesim tarif edenler, yüz şekline ve cilt rengine bakmaksızın, sanki saçları değişince yüzlerinin de değişeceğini sanıp, kapıdan Adriana Lima, Angelina Jolie gibi çıkacağını düşünerek, "illa da bu olsun!" diye tutturanlar, nasıl, neden olamayacağını anlatmaya çalışan bezgin elemanlar... Bir telaş, bir koşturmaca, bir trafik, bir gürültü... Başım döndü.
Haa bir de hiç sorulmadan özel hayatlarını, sorunlarını anlatanlar var ki bu tip insanlara hiç tahammülüm yok. Bu bende, birisi çay bardağına, yemek tabağına sigara söndürmüş gibi bir zevksizlik duygusu yaratır. Yan koltukta oturan bayan, fön makinesinin sesinden olsa gerek o kadar çok bağırarak konuşuyordu ki neredeyse tüm hayat hikayesini boyam bitene kadar öğrenmiş oldum.
Bu arada ben saçlarımın kontrolünü eline alan -aynı zamanda kuaför salonunun sahibi- bayanın yatıştırıcı ve inandırıcı ses tonu sayesinde epey rahatlamıştım. Konuşmaları ölçülü, tavırları zarifti. Saçlarıma da öyle nazik davranıyordu ki bir ara saçlarımın yüzde yüz ipekten oluştuğunu falan düşünmeye başladım.
Boya sürüldükten sonraki bekleme evresini değerlendirmek için, "olmuşken tam olsun!" diyerek manikür ve pedikür de yaptırmaya karar verdim. Pedikürde her zaman olduğu gibi, ayağımı bir başkasının herşeyden çok bir yabancının kucağına uzatıyor olmam -ki karşımdakinin işi bu- ayıbıma gittiğinden diğer insanların aksine çok rahatsız dakikalar geçirdim ve bittiğinde derinden bir oh çektim.
Nedense kuaförde saat at gibi koşarak ilerliyor ve ben kendimi sürekli aynadan saati takip ederken yakalıyorum. Acaba eşim beni beklerken sıkıldı mı, çocukları oyalayabildi mi, yemeklerini yedirebildi mi, yoksa uyuyup kaldı da çocuklar evi birbirine mi kattı vs.vs... Yüzlerce kurt beynimi kemirip duruyor ve ben sadece kendi iç dünyama dalmış bir kadın olarak etrafımdaki insanların gereksiz konuşmalarına sadece şaşırıyorum. Onlar anlatıyor, ben yoruluyorum. Bir an önce makinelerin gürültüsüne karışan insan seslerinden, kimyasal kokulardan kurtulup kendimi eve, serin yatağıma atmak için sabırsızlanıyorum.
Ve hiç bitmeyecekmiş gibi gelen o süreç sonunda bitiyor. Saçlarım yıkanıyor, kurutuluyor ve ardından fönlenerek son şekli de verildikten sonra yeni bir ben aynadaki kızıl görüntüsünden oldukça memnun, bir sürü hayranlıkla karışık kıskanç bakışlar altında kapıdan çıkıp, sıcak bir akşamüstüne süzülüyor..
4 yorum:
Zaman zaman böyle değişiklikler gerekiyor.Kabuk değiştirmek gibi bir şey olsa gerek.Resim çok net değil ama sen güzelsin saçların olmazmı diyip geçicem :)
Gün batımı renklerini her anıma taşıdığın,beni kendine bir kere daha aşık ettiğin için ki bu bir kere dahalar daha nereye kadar sonsuz teşekkürler...Her halinle seviyorum seni.
Bence eşinize bu yorumu yaptıktan sonra, güzel olup olmadığı için bir yorum kalmıyor bize!
Ayakta alkışlıyoruz sizleri :)
erol biber
Gün batımı renklerini her anıma taşıdığın,beni kendine bir kere daha aşık ettiğin için ki bu bir kere dahalar daha nereye kadar sonsuz teşekkürler...Her halinle seviyorum seni.
Soyadını yazıdan sonra okudum,jeton geç düştü biraz.Aaa terbiyesiz dedim bi an içimden:))))
Yorum Gönder