Türkiye'de gerçek anlamda kadın devrimi 1923'le başlar. Mustafa Kemal öncülüğünde başlayan kadın devrimi Cumhuriyet'in ilanıyla öncelikle eğitim, öğretim ve meslek sahibi olma üzerinde kendini göstermiştir.
Kadın haklarının temelini oluşturan en önemli düzenleme ise Medeni Kanunla getirilen yasal düzenlemelerdir. 1926 tarihli bu kanun ile çok eşlilik ortadan kaldırılmış ve her alanda kadın-erkek eşitliği sağlanmıştır. Ayrıca resmi nikah zorunluluğu getirilmiştir. Böylelikle evlilikler devlet güvencesine alınmıştır. Bunların yanı sıra kadına da boşanma hakkı, velayet hakkı ve eşit miras hakkı tanınmıştır. Yani kadınlar yasal olarak özgürleştirilmişlerdir.
Kadın haklarının temelini oluşturan en önemli düzenleme ise Medeni Kanunla getirilen yasal düzenlemelerdir. 1926 tarihli bu kanun ile çok eşlilik ortadan kaldırılmış ve her alanda kadın-erkek eşitliği sağlanmıştır. Ayrıca resmi nikah zorunluluğu getirilmiştir. Böylelikle evlilikler devlet güvencesine alınmıştır. Bunların yanı sıra kadına da boşanma hakkı, velayet hakkı ve eşit miras hakkı tanınmıştır. Yani kadınlar yasal olarak özgürleştirilmişlerdir.
Kadınlara toplumsal yaşamda tanınan özgürlüklerin yanı sıra siyasal yaşama da katılma hakkı verilmiştir. Kadına Seçme ve Seçilme hakkı tanınmıştır. 3 Nisan 1930'da Belediyelere seçme ve seçilme olanağına kavuşmuş, 1934 yılı Aralık ayında ise Büyük Millet Meclisine üye olma ve genel seçimlere katılma hakkını elde etmiştir. Böylelikle Türk kadını, Atatürk sayesinde bir çok Batı ülkesinden daha önce siyasal yaşama katılma hakkını elde etmiştir. 1935 Genel Seçimleri'nde ilk kadın milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclis'inde erkeklerle birlikte yerlerini almışlardır. Atatürk bu kararı şöyle değerlendirmiştir; "Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lazım gelecektir. Türk kadını, evdeki medeni mevkiini salahiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatla, Belediye seçimleriyle tecrübe kazanan Türk kadını bu sefer de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu salahiyet ve liyakatle kullanacaktır."
Ulu önder Atatürk 30.08.1925 tarihli konuşmasında kadınların toplumsal açıdan ne denli önemli varlıklar olduğunu şu sözleriyle bir kez daha vurgulamıştır: "Bir toplum, bir ulus erkek ve kadın denilen iki tür insandan birleşmiştir. Olanaklı mıdır ki, bir yığının bir parçasını ilerletelim, ötekine göz yumalım da yığının tümü ilerlemiş olabilsin? Olanaklı mıdır ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça öteki yarısı göklere uçabilsin? Kuşku yok ilerleme adımları iki türce birlikte, arkadaşça atılmak ve ilerleme ile yenileşme alanında beraber aşamada bulunmaları gerekir." Yani Atatürk Türk toplumunun kalkınmasının her iki cinsin, kadınla erkeğin, bir arada kalkınmasıyla olası olduğunu kavramış ve gerçekleştirdiği tüm devrimleri bu doğrultuda hazırlamıştır.
Eğitim alanında da kadının erkekle eşit olması gerektiği vurgulanmıştır. Kadına eğitim özgürlüğü sağlanmıştır. Kız çocuklarının okula gönderilmemesi gerektiği düşüncesi ortadan kaldırılmıştır.
1934 yılında yayın yaşamına başlayan Cumhuriyet Kadını Dergisi'nin ilk sayısında yer alan tanıtım yazısı Cumhuriyet dönemi kadınının niteliklerini de iyi bir biçimde özetlemektedir: Cumhuriyet devrinde yaşayan kadın bir cepheli kadın değildir. Bütün manası ile iş hayatında olduğu kadar eğlenceli cemiyet hayatında da kendisini gösteren kadındır. Fikir kadını olduğu kadar süs kadınıdır. Cumhuriyet kadını fikir mücadelelerine, edebiyat hareketlerine, spora ve aynı zamanda ev kadınlığına, anneliğine ve zevceliğine merbut mükemmel kadındır.
Bu tanımlamadan da anlaşılabileceği gibi Cumhuriyet kadını, özel yaşamında olduğu kadar toplumsal yaşamda da başarılı, kendi iç dünyası ile olduğu kadar dış dünya ile de barışık kadındır.
Cumhuriyet döneminde kadına her türlü hak ve özgürlük tanınmış olmasına karşın bugün halen kadınlarımız ezilmekte ve savaşım vermek zorunda kalmaktadırlar. Prof. Dr. Bahri Savcı'ya göre bunun nedeni çok açıktır: "Türkiye, hala, din sömürücülüğünün, sosyo-politik ve kültürel eskil (arkaik) dogmalarının baskısı altındadır; düşünmek, düşüncelerini demokratik yollarla eyleme geçirmek için, bu yeryüzünün bütün sorunlarını, us bilim, bilimsel mantık ölçütleriyle gözden geçirmek-eleştirmek-eyleme vurmak algısından yoksunluk içindedir."
Günümüz toplumunda kadınlar hem iş yaşamında, hem aile yaşamında savaşım vermek zorunda kalmaktadır. Bu durum yalnızca ülkemize özgü bir durum değildir. Ancak ülkemizde eğitim düzeyinin tüm çabalara karşın son derece düşük olması, kadınların erkek egemen düşünceyi benimsemelerini kolaylaştırmaktadır. Türk kültürü, erkek egemenliğini meşrulaştıran, ataerkil değerleri yücelten ve kadınları kendi yerlerinde tutan cinsel işbölümünü sorgulamasız benimseyen bir kültürdür ve kolayca tahmin edilebileceği gibi kadınların yeri, kadınların kendileri tarafından belirlenmiş değildir. Ülkemizde kadınlar gelenek, görenek ve dinin baskısıyla, eğitimsizlik nedeniyle erkek egemen toplumun belirlediği sınırlar içerisinde yaşamaktadır. Evleninceye kadar babasının, evlendikten sonra kocasının egemenliği altında yaşayan kadın, kendi kararlarını almaktan yoksun bırakılmaktadır. Günümüzde Türk kadını yasal olarak bir çok hak ve özgürlüğe kavuşmuş bulunmaktadır. Ancak gerçekleştirilmesi gereken en önemli kadın hareketi, bu hak ve özgürlüklerin toplumda yaygınlaştırılmasını sağlamaktır. Gerek kadınların, gerek erkeklerin bu hak ve özgürlüklerden yararlanabilecekleri bir bilinç düzeyine ulaşacakları bir ortam yaratmaktır.
Cumhuriyet döneminde kadına her türlü hak ve özgürlük tanınmış olmasına karşın bugün halen kadınlarımız ezilmekte ve savaşım vermek zorunda kalmaktadırlar. Prof. Dr. Bahri Savcı'ya göre bunun nedeni çok açıktır: "Türkiye, hala, din sömürücülüğünün, sosyo-politik ve kültürel eskil (arkaik) dogmalarının baskısı altındadır; düşünmek, düşüncelerini demokratik yollarla eyleme geçirmek için, bu yeryüzünün bütün sorunlarını, us bilim, bilimsel mantık ölçütleriyle gözden geçirmek-eleştirmek-eyleme vurmak algısından yoksunluk içindedir."
Günümüz toplumunda kadınlar hem iş yaşamında, hem aile yaşamında savaşım vermek zorunda kalmaktadır. Bu durum yalnızca ülkemize özgü bir durum değildir. Ancak ülkemizde eğitim düzeyinin tüm çabalara karşın son derece düşük olması, kadınların erkek egemen düşünceyi benimsemelerini kolaylaştırmaktadır. Türk kültürü, erkek egemenliğini meşrulaştıran, ataerkil değerleri yücelten ve kadınları kendi yerlerinde tutan cinsel işbölümünü sorgulamasız benimseyen bir kültürdür ve kolayca tahmin edilebileceği gibi kadınların yeri, kadınların kendileri tarafından belirlenmiş değildir. Ülkemizde kadınlar gelenek, görenek ve dinin baskısıyla, eğitimsizlik nedeniyle erkek egemen toplumun belirlediği sınırlar içerisinde yaşamaktadır. Evleninceye kadar babasının, evlendikten sonra kocasının egemenliği altında yaşayan kadın, kendi kararlarını almaktan yoksun bırakılmaktadır. Günümüzde Türk kadını yasal olarak bir çok hak ve özgürlüğe kavuşmuş bulunmaktadır. Ancak gerçekleştirilmesi gereken en önemli kadın hareketi, bu hak ve özgürlüklerin toplumda yaygınlaştırılmasını sağlamaktır. Gerek kadınların, gerek erkeklerin bu hak ve özgürlüklerden yararlanabilecekleri bir bilinç düzeyine ulaşacakları bir ortam yaratmaktır.
CUMHURİYET BAYRAMI'MIZ KUTLU OLSUN!
Dibine Not: Yrd.Doç.Dr Aslı Yapar Gönenç'in, "4.Boyut-Cumhuriyet 80.Yıl Özel Sayısı"ndaki yazısından alıntıdır.
4 yorum:
Konuşsam faydası yok,sussam gönül razı değil:)Ben yine de susayım.Hepimizin Cumhuriyet bayramı kutlu olsun:)
Çok güzel olmuş bu konu. Anlatılması irdelenmesi gerekn bi konuydu. Duyarlılıgın ve cümlelerin karşısında saygıyla eğiliyorum canım. Seninde cumhuriyet bayramın kutlu olsun
lafım yazıya değil yanlış anlamada :) bugün cumhuriyet filmini izlerken Latife Hanım'ın M.Kemal Atatürk'e ; "Kemal geç olmadı mı?" diye bir kızması vardı.. işte devrim burda başladı bence :)
bana ister ırkçı deyin, isterseniz de ukala, Atatürk gibi bir insana Latife Hanım yakışıyor mu yahu? Valla nefret ediyorum o kadından, Atatürk'ün ömründen yemediyse hiçbirşey bilmiyorum.Devrim; Fikriye'nin kendini intihar etmesidir bence...
Yorum Gönder